5 Aralık 2012 Çarşamba

Canan TAN Röportajı


            Canan TAN Röportajı 


Yazın hayatına mizah öyküleri ve çocuk edebiyatı dalında eserler vererek giren, okurlarıyla ortak ve büyülü bir dil yaratıp,  kitapları aracılığıyla o dili konuşan, okuyucuların roman kahramanlarında kendilerinden bir şeyler bulduğu, sevilen ve her yaştan kadının ve erkeğin okuduğu eserler veren, onların yürekleriyle buluşmayı başaran, ‘yazmak özgürlük demektir’ diyen Cana Tan’la okumaya değen bir söyleşi yaptık.

Bircan GÜZEL: Mizah öykülerinden, klasik öykü türüne, çocuk kitaplarından, romana, oradan şiire uzanan geniş bir yelpazeniz var. Bu yelpazeyi bu kadar geniş tutup okunan eserler vermenizin sırrı nedir? Kendinizi en yakın hissettiğiniz ve en özgür olduğunuz tür hangisi?

Canan TAN: Değişik türde eser veren tek yazar ben değilim. Hem şiir, hem öykü, hem de roman yazan pek çok yazarımız var. Ancak işin içine mizah ve çocuk edebiyatı da girince yelpazeyi biraz fazlaca genişletmiş oluyoruz. Sır diye bir şey yok. Değişen duygu durumları ve zihinsel birikimler farklı türlere yöneltiyor beni. Bu türler arasında keskin ayrımlar yapamam. O an hangi kitap üzerine yoğunlaşmışsam kendime en yakın hissettiğim odur.  Yazmak özgürlük demektir zaten. Kendinizi özgür hissetmeden tek satır yazamazsınız. Yazsanız da doğal olmaz, bir yanıyla okura yansır yapaylık.


Bircan GÜZEL: Genelde aşk konulu romanlar yazıyorsunuz. İkili ilişkiler ve genç karakterler üzerinde yoğunlaşıyorsunuz. Onlar üzerine yoğunlaşmanızın özel bir sebebi var mı?

Canan TAN: Genellikle aşk romanı yazdığımı varsayanlar yanılıyorlar. Bir yazarın bir ya da iki kitabı okunarak bu tür genellemeler yapılmamalı. Romanlarım arasında bir tek salt aşk romanı var: Yüreğim Seni Çok Sevdi. Gerçekten çok sevilen ve her yaştan kadının ve erkeğin okuduğu, şiirlerle örülü, tam bir aşk romanı. Yıllardır çok okunan kitaplar listesinden inmiyor.
Diğerlerinde de aşk var tabii. Ama başrolde değil. Ana konunun yanında önemli bir motif olarak. Örneğin Piraye Güneydoğu’da geçen bir töre romanıdır. Eroinle Dans Türkiye’de madde bağımlılığı hakkında yazılmış ilk ve tek romandır. (Günce tarzında, bizzat kullanıcı tarafından yazılmış kitapları edebiyat kulvarında değerlendirmiyoruz.) En Son Yürekler Ölür ise gene bir ilk. O da Türkiye’de organ nakli konusunda yazılmış ilk ve tek roman. İz, bambaşka bir konu ve anlatıma sahip. Aşk, yok denecek kadar az. Sızılı bir baba kız öyküsünü işliyor. Psikolojik gerilim, polisiye tadı var diyor okuyanlar. Ve son romanım Issız Erkekler Korosu, toplum içinde ezilmiş erkeklerin öykülerinden oluşan farklı türde bir kitap. Öykülerimde ise her yaştan bin bir ayrı karakter ve onların hayatları var. Kalemim aracılığıyla, yalnız ikili ilişkileri değil, yaşam ve toplum içindeki duruşlarını da sergiliyorlar


Bircan GÜZEL: Benim için milat sayılabilecek ilk romanım: Piraye demişsiniz. Piraye’yi sizin için milat yapan nedir?  


 Canan TAN: Yazın hayatımın ilk yılında mizah öyküleri ve çocuk edebiyatı dalında eserler vermiştim. İlk klasik öykü kitabım olan Çikolata Kaplı Hüzünler, 2002’de çıktı. Piraye’nin doğum yılı: 2003. İlk romanımdı ve çok ilgi gördü. Daha birinci ayında ikinci baskıya girince farklı bir şeyler olacağını hissettim. Evet, Piraye gerçek bir milâttır benim için. Daha sonra çıkan kitaplarımın ve benim yolumu açmıştır çünkü. Geniş okur kitleleriyle kucaklaşmamı sağlamıştır.





Bircan GÜZEL: Eroinle Dans adlı kitabınız için tıbbi yönden nasıl bir araştırma yaptınız? Eroin ya da diğer maddeleri kullanan ya da kullanıp bırakan kişilerle görüştünüz mü?

Canan TAN: Madde konusunda, eczacılıktan gelen bir bilgi birikimim zaten vardı. Ancak inceleme ve araştırma konularında son derece titiz davranırım. Eroinle Dans’ın, yalnız inceleme süresi iki yılı buldu. Psikiyatrlardan, Amatem’den, konuyla ilgili uzmanlardan bilgi aldım, çok sayıda yerli ve yabancı kitap okudum. Hikâyemi o bilgilerin üzerine, kurgulayarak inşa ettim. Bağımlı ve kullanıcı olanlarla daha sonra tanıştığımı itiraf etmeliyim. Ancak, “Sizin damarlarınızda da eroin gezdi mi?”, “Siz de Amatem’de mi tedavi gördünüz?”, “Bizim mekânlarda mutlaka bulunmuşsunuzdur, çok iyi anlatmışsınız oraları, ” diyenler çok oldu.

Bircan GÜZEL: En Son Yürekler Ölür’de, organ naklini konu almışsınız. Organ nakli üzerine nasıl bir çalışma yaptınız?           

Canan TAN: Bu kitapta da, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden yardım aldım. Organ koordinatörleri, çok sayıda nakil ameliyatı yapmış uzman doktorlarla ve öğretim üyeleriyle uzun görüşmelerimiz oldu. Ayağımda galoş, üzerimde steril önlüklerle yoğun bakım ünitelerinde yatan, bu dünyayla öbür dünya arasında sıkışıp kalmış, Araf’taki hastaların yanına girdim. O duyguları başka türlü yansıtamazdım.
           
Bircan GÜZEL: “Gözlemlerim o ki, bağımlı olmak için kopuk ailelerden gelmek gerekmiyor. Genetik yatkınlığa inanıyorum” demişsiniz. Bu kanıya nasıl vardınız?

Canan TAN: Bu yalnız bana ait bir sav değil. Genetik bilimi zirveleri zorluyor. Çok ilgimi çeken bir konu, elimden geldiğince gelişmeleri takip etmeye çalışıyorum. Uzmanlarca yapılan gözlemler, sigara içmeyi bile genetik yatkınlığa bağlıyor. Sigaranın, kullanıcılardan bazılarında kanser yaparken, diğer bir grupta kansere rastlanmaması da genetikle açıklanıyor. Toplumsal baskıyla değil de kişisel hoşlanmama nedeniyle ağzına içki koymayan kişilerle alkolikler arasındaki fark da kromozomlarımızda, genlerimizde yatıyor. Madde bağımlılığı da...

Bircan GÜZEL: Eczacı olmanızın yazın hayatınıza katkısından bahseder misiniz?

Canan TAN: Sözünü ettiğim şu son iki kitabı, Eroinle Dans’la En Son Yürekler Ölür’ü eczacı olmasam yazamazdım. Çünkü tıbbi incelemeyi yaparken de bir temeliniz olması gerekiyor. Alfabeye A’dan başlamak gibi bir şey. En basiti, kelebek set’in ne olduğundan habersiz biri, kendi kariyerinde zirvede bile olsa, az çok fikir ve bilgi sahibi olan birinden çok daha zor yol alır. Ama bu tür bir kitabı yazabilmek için, yalnızca bilgi ve deneyim yeterli değil tabii ki. Edebi bir anlatım dili de gerekiyor.

Bircan GÜZEL: Kitaplarınız dört üniversitede tez konusu olmuş. Kitaplarınızı tez konusu yaptıran sebep nedir sizce?

Canan TAN: Evet, bazı üniversitelerin edebiyat fakültelerinde mezuniyet tezi hazırladı gençler. Bütün kitaplarımı okuyup inceledikten sonra benimle söyleşi yaparak tezlerini teslim ettiler. Farklı araştırma ve inceleme çalışmaları yapanlar da oldu. Konu başlığı şöyleydi: “Canan Tan kitapları neden bu kadar yaygın okunuyor?” Türkiye’nin her tarafında, kadın erkek, genç yaşlı, profesör ya da ilkokul mezunu, işadamı ya da ev kadını, farklı kültürlerden, farklı kesimlerden gelen yüz binlerce insan ne buluyor bu kitaplarda?

Bircan GÜZEL: Türkiye’de en çok okunan kadın yazarlardan birisiniz. En çok okunan yazarlar arasına girmenizi sağlayan unsurlar nelerdir sizce?


Canan TAN: Bunu, bir önceki sorudaki araştırmacılara sormalı. Yanıtını ben de bilmiyorum çünkü. Ancak okurlarımla aramda çok sıcak bir bağ kurulduğunu, kitap fuarlarında gösterdikleri yoğun ilgiden anlayabiliyorum. Sanırım onların yürekleriyle buluşmayı başardım, roman kahramanlarımda kendilerinden bir şeyler bulmayan tek kişi yok. Sözle ifade etmek güç, ama galiba ortak ve büyülü bir dil yarattık hep beraber, kitaplarım aracılığıyla o dili konuşuyoruz.

Bircan GÜZEL: Ne zaman ben artık yazarım diyebildiniz? Yazmak yetenek işi midir? Öğrenilebilir mi?

Canan TAN: Hiçbir zaman, “Artık yazar oldum,” demedim ben. Okurlarım hissettirdi. Onlara çok şey borçluyum. İlk başta yazma eyleminin çok okumak ve kendini yetiştirmekle mümkün olduğunu düşünürdüm. Yanlış! Öyle olsa bütün kitap kurtlarının yazar olması gerekirdi. Oysa küçücük bir metni yazmakta bile zorlanıyor insanlar. Dilekçe yazmayı beceremeyen yüksek öğrenimli aydınlarımız var. Göründüğü kadar kolay değil bu iş. Yol yordam göstererek, düzgün yazı yazmayı öğretebilirsiniz ancak. Yazar olmanın okulu yok. Edebiyat fakülteleri edebiyatı ve edebiyat tarihi öğretirler. Oysa Yaşar Kemal, Orhan Kemal ve Tarık Dursun K. gerçekleri var önümüzde. Bu üç değerli yazarımız da, yaşam koşulları nedeniyle ortaokuldan öte eğitim almamışlardır. Evet, yazmak yetenek işidir. Yanı sıra geniş bir hayal gücü, kurgulama yetisi ve edebiyat diline hakimiyet gerektirir.
           

Bircan GÜZEL: Türkiye’de kitap yayımlamak zor mudur? Bir kitabı yayımlatmak için hangi süreçlerden geçmek gerekir?

Canan TAN: Hem zordur, hem de kolay. Karınca kararınca bir şeyler karalayan herkes kitabını bir şekilde bastırabiliyor günümüzde. Ancak, geniş okur kitlelerine ulaşmak için, iyi bir yayınevinin eserinizi basılmaya değer görüp yayımlaması gerek. Zor olan da bu. Ben de büyük güçlükler yaşadım. Eczacı olmam, edebiyat dünyasına girmekte en büyük engelim oldu. İlk kitabım (İster Mor İster Mavi/ 1996), bir yarışma sonucu İnkılâp Kitabevi tarafından yayımlandı. O yarışma olmasa kolumun altına dosyamı sıkıştırıp yayınevlerinin kapısını çalmam gerekecekti ki, benim yapabileceğim bir iş değildi bu. Yazar adaylarına ışık tutabilecek birkaç önerim olacak. Öncelikle eserlerinden emin olsunlar. Herkes, “Benim hayatım roman,” diyerek kendini anlatır ya. Sizin hayatınız bir başkasını ne derece ilgilendirir? Kilit soru bu. Eserinizin mükemmel olduğundan eminseniz, bu işten anlayan birilerine okutun, fikir alın. Sonra da bilgisayar çıktısını alıp yayınevlerine gönderin. Basılmaya değer olup olmadığına editörler karar versin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder